30 Aralık 2012 Pazar

Öğretmenlerin de Sosyal Duygusal Farkındalıkları Önemlidir…


Neden böyle bir başlık seçtik? Şöyle ki şimdiye kadar öğrencilerin sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenmesinin önemini bir hayli vurguladık..Ve buradan yola çıkarak biliyoruz ki bu yine bir “sistem” işi; bu sistemde ailelere ve öğretmenlere oldukça ihtiyacımız var. Bize tam da bunu söyleyen bir kitap bulduk ve oradan hareketle bu yazıyı yazmak istedik.

Kitabın adı “Becoming an Emotionally Intelligent Teacher” yani “EQ’su yüksek öğretmenler olmak” diye çevrilebilir…

Çıkış noktamız duyguların düşüncelerimizi ve davranışlarımızı etkilediği ve öğrenmenin sosyal bir süreç olduğu… Dolayısıyla öğrenmenin gerçekleşebilmesi için sosyal ve duygusal hazırlık gerekiyor. İfade ya da kontrol edilemeyen duygular, çözümlenemeyen çatışmalar davranış problemlerine neden olur, bu da öğrenmenin gerçekleşmesini engelliyor.

Her gün her sınıfta hem öğrenci hem  öğretmen anlaşılamamaktan, anlatamamaktan, sakinleşememekten, öfkesini kontrol edememekten, problemleri uygun şekilde çözememekten şikayetçi… Bu durumda ihtiyacımız olan hem EQ’su yüksek öğrenciler hem de öğretmenler…

“We teach with our emotions as well as our words” diye bir söz var kitapta…Yani kelimelerimiz kadar duygularımızla da öğretiyoruz aslında…

Çünkü; duygularımızı dışarıda bırakarak, empati kurmadan, zaman zaman hem öğrencileri hem kendimizi sakinleştirmeden, yani kısacası öğrenci ile ilişki halinde olmadan ve sosyal-duygusal içerikten bağımsız sağlıklı bir öğrenme/öğretme yolu mümkün değil…

Belki unutmamamız gereken bir şey daha var: Neredeyse hiçbir öğrenci okula gönüllü gelmiyor… Okula gelmek, sınıfta ders süresince oturmak, ödevleri yapmak, okul kurallarına uymak vb. her şey mecburi… Hiç biri kendi seçimleri değil… Ve öğretmenlerin öğrenci üzerindeki gücü, otoritesi daha yüksek… Gücümüzü otoriteden değil de “duygularımızı anlamak” ve öğrenci-öğretmen arasındaki karşılıklı sosyal-duygusal iletişimden aldığımız zaman öğretmek de öğrenmek de daha kolaylaşabilir…

Öğretmek için her türlü yol denenebilir ama öğrenmeleri için öğrenciler zorlanamaz… Bu yüzden zaman, klasik yöntemlerden sıyrılmanın zamanıdır…

17 Aralık 2012 Pazartesi

Yeni Eğitimlerimiz Başlıyor!! Eğitimci ve Ebeveynler için Çocukların Duygusal ve Sosyal Zekalarını Desteklemeye Yönelik Programlar

Çocukların sosyal-duygusal gelişimlerini desteklemeye yönelik yeni eğitim programlarımız başlıyor!
Ebeveynlere yönelik bir seminer ve bir atölye çalışmamız var. Sınıf öğretmenleri için hazırlanan 3 haftalık atölye çalışmasının yanısıra, okul yöneticileri için bir seminerimiz ve tüm okul çalışanlarına yönelik de bir sunumumuz hazır...

 Daha ayrıntılı bilgi almak için İkinci Adım ekibine ulaşabilirsiniz: 0 216 384 59 22
                                                                                                          bilgi@ikinciadim.org

 Ebeveynlere Yönelik Programlar
A.      Geniş Katılımlı Seminer
“Yaşam Boyu Destek Ünitesi: Çocukların Sosyal-Duygusal Gelişimlerinde Ebeveynlerin Rolü
Ve
Pratik Uygulamalar”
İçerik: Bu seminerde çocuklarının sosyal-duygusal becerilerini hangi ebeveynlik yaklaşımları ile destekleyebileceklerinin üzerinde durulacaktır. Pratik uygulamalar ve örnekler ile anne-baba-çocuk(lar) arasındaki iletişim ve ilişkinin sosyal-duygusal gelişim öğeleri üzerinden nasıl pekiştirileceği anlatılacaktır.
Süre: 2 saat.

B.      5 Haftalık Atölye Çalışması
Bu atölye çalışması sosyal-duygusal gelişim alanına ilgi duyan, hem kendisi hem de ailesi için uygun yaklaşımları öğrenmek isteyen ebeveynler için hazırlanmıştır.
İçerik:
1.       Hafta: “Biz kimiz?”: Ailede yer alan tüm bireylerin sosyal duygusal özelliklerinin anlaşılması, ebeveynlerin kendi ebeveynlik stillerini belirlemeleri ve her ailenin kendi için en uygun modeli çıkarması.
2.       Hafta: “Bir kere de peki annecim de!”: Sosyal duygusal gelişimi destekleyen ebeveynlik anlayışının ev içi düzen ve disiplin ile uyumlu hale getirilmesi.
3.       Hafta: “Dediğimi yap, yaptığımı yapma..”: Çocukların sosyal-duygusal becerilerini destekleyen 10 temel öneri ve pratik uygulamalar.
4.       Hafta: “Ebeveyn olmadan önce muhteşem bir ebeveyndim!”: Ebeveynlik becerileri sergileme ile aile olma yolundaki pürüzler ve şimdiye kadar öğrendiklerimiz ile bu pürüzlerin üstesinden gelme.
5.       Hafta: “Peki ya benim içimdeki çocuk?”: Anne babaların kendi iç dünyaları ve sosyal-duygusal gelişimlerini nasıl sürdürebileceklerine dair ipuçları.
Süre: Oturumlar 75 dakika sürecektir. Katılımcı sayısı 20 kişi ile sınırlıdır.

A.      Öğretmenlere yönelik 3 haftalık atölye çalışması
 
“Çocuk Kalbinin İlk Tanrı/Tanrıçaları: Öğretmenler”
Çocukların Sosyal-Duygusal Gelişimlerinde Eğitimcilerin Rolü ve
 Eğitimcilerin Kendi Duygusal Zekalarına Yönelik Pratik Uygulamalar

Öğretmenlerin çocukların hayatlarında alternatifi olmayan rolleri onların sosyal-duygusal gelişimlerinin de nasıl olacağını belirliyor. Sadece gerekli becerileri bilgiye dayanarak değil, model olma yoluyla da çocuklara öğreten öğretmenlerin kendi duygusal zekalarını nasıl kullanacakları ve nasıl zenginleştirecekleri bu atölye çalışmasında ele alınıyor.

İçerik:
1.       Hafta: “Duygusal Zekayı Yakından Tanımak”: İlk hafta duygusal zeka kavramının içeriği, anlamı üzerinde durulacak, duygusal zekaya ait özellikler nörolojik yaklaşımlarla bir bütün halinde ele alınacaktır.
2.       Hafta: “Bir Duygusal Zeka Yolculuğu Olarak Öğretmenlik Mesleği”: İkinci hafta öğretmenliğin mesleki anlamda duygusal zeka ile olan yakın ilişkisi incelenecektir. Bu hafta öğretmenlerin de kendi duygusal zekalarını nasıl daha etkin kullanabileceklerinin üzerinde durulacaktır.
3.       Hafta: “Sınıfımda Neler Yapabilirim?”:  Atölye çalışmasının son haftasında ise öğretmenler sınıflarında uygulamak üzere duygusal zekayı destekleyici etkinlikler ile sınıf iklimini nasıl olumlu yönde etkileyebileceklerini öğreneceklerdir.
Süre: Oturumlar 75 dakika sürecektir.
     
          B.      Eğitim kurumu yönetici ve idarecilerine yönelik seminer
“Pozitif Okul İklimi”
Okul Yönetiminde ve Okul İkliminde Sosyal - Duygusal Zekanın Yansımaları
 
Okul yöneticileri ve idarecileri bilgilendirmeyi hedefleyen bu seminer ile okul ikliminde sosyal-duygusal zekanın önemi ve çocukların akademik ve yaşam başarılarına olan katkısı üzerinde durulacaktır.     
 Süre: 60 dakika.
   
             C.      Tüm okul çalışanlarına yönelik sunum

“Günaydın!”
Okuldaki herkesin bir duygusal zekası var!
 
Okulda görevli tüm personele yönelik bu sunumda sosyal-duygusal zeka hakkında kısa bir bilgilendirmenin ardından okulda görevli personelin pozitif okul iklimini nasıl destekleyebilecekleri konusunda alıştırmalara yer verilecektir.
Süre: 60 dakika


 



26 Kasım 2012 Pazartesi

Çocukların Sosyal-Duygusal Gelişimlerini Desteklemek İçin 10 Altın Öneri

Çocuğunuzun veya öğrencinizin sosyal duygusal gelişimlerini desteklemek için;
 
1. Güçlü olduğu alanlara odaklanın: Çocuğunuzun olumlu yönlerini, başarılarını överken somut olarak davranışa odaklanın. Bir sınav sonucu açıklandığında önce iyi yaptığı, başardığı sorular ile ilgili konuşun. Daha sonra geliştirebileceği alanlar üzerinde durun. Sadece eksik ya da yanlış olana odaklanmayın.

2. Olumsuz davranışların sonuçlarını takip edin: Bazı zamanlarda anne-babalar kızgınlıkla uygulayamayacakları ya da davranışla örtüşmeyen yaptırımlar belirleyebilirler.  Örneğin” bu davranışın yüzünden bir ay televizyon izlemeyeceksin”  dediğinizde hem siz, hem çocuğunuz  bir kaç gün sonra televizyon yasağının sona ereceğini aslında biliyorsunuzdur. Bu yüzden adil olan ve uygulayabileceğiniz yaptırımlar belirleyin.

3. Çocuğunuza nasıl hissettiğini sorun:  Çocuğunuza nasıl hissettiğini sorduğunuzda verdiğiniz mesaj duyguların önemli olduğu ve onun nasıl hissettiğini önemsediğinizdir.

4. Öfkelendiğiniz durumlarda sakinleşebileceğiniz yollar bulun: Kızmak normal bir durumdur. Ancak kızgınlığı tetikleyen durumlar hakkında düşünmek ve kontrolü kaybetmeden önce harekete geçmek önemlidir. Derin nefes almak, kızgınlık halinde kimsenin rahatsız etmeyeceği “sakin bir köşe” belirlemek, ya da birkaç dakikalığına odayı terk etmek… Ailece bir araya gelerek herkesin sakinleşmek için neler yapabileceğini konuşun.

5. Olumsuz eleştiri ve alaydan uzak durun: Anne-babanın çocuğunu eleştirirken kullandığı dil çok önemlidir. Sarkastik ve alay içeren olumsuz eleştiriler çocuğun özgüvenini olumsuz olarak etkileyecek kendisini yetersiz ve değersiz bir birey gibi hissetmesine neden olacaktır. Bu da hem okul başarısına hem de arkadaş ilişkilerine zarar verebilir. Daha önemlisi ebeveyn-çocuk arasındaki güven ilişkisi zedelenir. Düşünerek konuşmak ve yeni bir şeyler öğrenirken hata yapması için ona alan tanımak önemlidir.

6. Gerektiğinde özür dileyin: Anne-baba olarak söylemek istemediğiniz bir şey söylediğinizde ya da çocuğunuzu üzecek bir davranışta bulunduğunuzda özür dileyin. Sakin bir şekilde asıl söylemek istediğinizin ne olduğunu açıklamak, özür dilemek iyi bir rol modeli olmanızı sağlar. Böylece birsinin duygularını incittiğinizde özür dilemenin ne kadar önemli olduğu göstermiş olursunuz.

7. Seçim sansı ve seçimlerine saygı gösterin: Çocuklar seçim yapma şansına sahip olduklarında karşılaştıkları problemleri nasıl çözebileceklerini öğrenirler. Anne-baba olarak onun adına verdiğiniz her karar, yaptığınız her seçim onun kendisi adına karar vermesini engelleyecektir. Çocuklara tercihleri hakkında konuşma ve karar verme fırsatı sağlamak, onlara düşüncelerinin ve duygularının önemli olduğu mesajını verir.

8. Problemlerini kendi başlarına çözmelerine yardımcı olacak sorular sorun: Anne-babalar çocuklarının bir sorunu olduğunu duyduklarında içgüdüsel olarak olaya müdahil olmak isterler. Ama bu çocuğun kendi problemlerini çözme becerisine zarar verebilir. Daha etkili ve yardımcı olacak yöntem ise doğru soruları sormaktır; “Bu durumda ne yapabilirsin?” “Eğer bu çözüm yolunu seçersen sonuçları nenler olabilir?”

 9. Birlikte kitap okuyun, film izleyin: Birlikte hikayeler okumak ya da film izlemek kişiler arası paylaşımı güçlendirmenin yöntemlerinden biridir. Hikayelerdeki ve filmlerdeki kişilerin yaşadıkları olaylar karşısındaki tepkileri ve duyguları hakkında konuşmak, durumlar ile nasıl baş ettiklerini incelemek verimli bir öğrenme yöntemidir.

10. Yardımlaşmayı ve paylaşmayı pekiştirin: Çocuğunuza yardımlaşmayı ve paylaşmayı öğretebileceğiniz birçok farklı yol bulabilirsiniz. Etrafınızda ihtiyacı olan komşulara yardım etmek, karşıdan karşıya geçen birine yol vermek gibi. Böylece çocuğunuz başkalarının hayatı üzerinde nasıl olumlu bir etkisi olduğunu görebilir.

Kaynak:
CASEL (Collaborative for Academic, Social,and Emotional Learning) Ideas and Tools for
Working with Parents and Families.

 

 

21 Kasım 2012 Çarşamba

Dünya Çocuk Hakları Günü Kutlu Olsun!

Şimdi Söke'de olmak vardı...

"Söke’de geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen etkinliklerle beğeni toplan Dünya Çocuk Hakları Günü Etkinliklerinin bu yıl ikincisi düzenleniyor. 16 Kasım’da başlayacak olan etkinlikler zinciri, 19 Kasım gününe kadar sürecek.

Söke Belediyesi’nin katkıları ile Söke Kent Konseyi Çocuk Meclisi tarafından gerçekleştirilecek olan Dünya Çocuk Hakları Günü Etkinlikleri 16 Kasım 2012 Cuma günü ilçenin Seyda Fırat İlkokulunda ‘Hayallerimizi Uçuralım’ adlı balom şenliği ile başlayacak. Çocuklar hayallerini yazdıkları kağıtları uçan balonlarla gökyüzüne bırakacak.
 
 Saat 14.30’da yapılacak etkinlikte Çocuk Hakları ile ilgili bilgilendirmede de bulunulacak. 17 Kasım 2012 Cumartesi günü Etkinlikler Kemalpaşa İlkokulunda saat 11.00’de gerçekleşecek ‘Çocuk Gelinler’ konulu konferans ile devam edecek.
 
 Aynı gün saat 14.00’de Çocuk Haklarına dikkat çekmek üzere Hükümet Meydanı’nda kitlesel basın açıklaması yapılacak ardından ilçe içerisinde belirlenen güzergahta yürüyüş gerçekleştirilecek. Dünya Çocuk Hakları Günü Etkinlikleri 18 Kasım Pazar günü ilçenin Köprübaşı Otopark alanından başlayacak bisiklet turu ile devam edecek. Saat 11.00’de gerçekleşecek bisiklet turunun ardından Novada Outlet’te saat 13.30’da Nostalji Oyuncaklar Sergisi ile resim sergisi etkinliği yapılacak.
 
Dünya Çocuk Hakları Günü Etkinlikleri 19 Kasım Pazartesi günü Novada Etnografya Müzesi’nde yapılacak Çocuk Hakları Oturumu ile sona erecek."
 

12 Kasım 2012 Pazartesi

1. Ebeveynlik Kongresi'ndeyiz: "Çocuklarımızın Sosyal Duygusal Gelişimlerini Desteklemek"


17-18 Kasım 2012 tarihlerinde VKV Özel Koç Okulları Rehberlik Birimi tarafından düzenlenen 21. Yüzyılda Ebeveyn Olmak başlıklı 1. Ebeveynlik Kongresi bir ilk olarak hepimizi heyecanlandırıyor.
 
Büyük emek ve özveri ile hazırlanan, zengin içeriğiyle alanında uzman bir çok konuşmacıyı bir araya getiren bu kongrenin sadece ebeveynler için değil, çocuk ve ergenler ile ilgilenen herkes için oldukça verimli geçeceğine inanıyoruz.
 
"Çocuklarımızın Sosyal - Duygusal Becerilerini Desteklemek" konulu sunumumuzla bizler de bu oluşumun bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.
 
 Kongre ile ilgili detaylı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. http://www.kocschool.k12.tr/tr/home/ebeveynkongre/davetyazisi

5 Kasım 2012 Pazartesi

Beynin dolambaçlı yolları: Çok empati kurarsak mantığımız devre dışı mı kalır?:)


Case Western Reserve Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre beyin aynı anda hem empati kurup hem de analitik düşünemiyor; birinden biri için gerekli olan nöronları devreye soktuğunda diğerinin baskılanması gerekiyor.

İlk cümleye bakınca çıkan anlam: Ya empati kurabilen bir insan olabilirsiniz ya da analitik düşünebilen çünkü beyninizin yapısı bu!!

Bireylerde sosyal-duygusal gelişimin önemini savunan bizler için, ne kadar “tezat” bir çalışma gibi görünse de bir an durup düşündüğünüzde ve araştırmanın devamını okuduğunuzda işin aslını anlıyorsunuz.

Evet, insan beyni bu iki beceriyi kullanabilmek için farklı iki yol kullanıyor ve analitik bir karar vermeniz gerektiğinde izlediğiniz yolla ahlaki  bir karar vermeniz gerektiğinde kullandığınız yollar ayrı; çünkü bu iki işlev beyinde bir inhibisyon (baskılama) yaratıyor. Fakat fark şu ki insan beyni “multi-tasking” yani “çoklu görev yapabilme” mekanizmasını geliştirmeye müsait, yani bu iyi haberJ

Çoklu görev yapabilmek aslında şu: Bir problemle karşılaştığınızda sadece duygularınızı,/dürtülerinizi dinleyip bir çözüm üretmek yerine, bir an sakinleşip duygularınızı da dışarıda bırakmadan, adım adım bir yol izleyebilmek ve bu çözüm yolunu bulurken karşınızdakinin de bunun hakkında ne hissedeceğini düşünmek…Ya da sadece hazza odaklanmadan sonuçları da düşünebilmek..

Eminim ki aranızda bunları yapabilen pek çok kişi olduğu gibi yapamayanlar da bir o kadar fazladır. Analitik yanınız ile insan yanınız arasında bir şalter yok, yani ikisini de kullanabilmek mümkün…Fakat deneye katılan bazı yetişkinlerde görüldüğü üzere bazılarımız beynimizdeki bir yolu daha fazla kullanmayı tercih edebiliyoruz böylesi durumlarda da diğer yol daha az işlevsel görünüyor. 

Neden iki alanı da kullanmak bu kadar önemli bir yetişkin, bir çocuk örneği verelim: İşinin oldukça ehli, her şeyi mantık süzgecinden geçirerek yapan, analitik düşünebildiği için somut dengeleri çok iyi koruyabilen yönetici muhakkak ki işinde başarılı olacaktır. Ama işin içine iş ahlakını, etik davranmayı, çalışanlarının duygusal ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmayı da katarsa çalışanları daha verimli ve istekli çalışacaktır, bu da performansı artıracaktır.

Çocuklar içinde şöyle; derslerinde müthiş başarılı ama olumsuz duyguları ile baş edemeyen, kendisinin ve karşısındakinin duygularını fark edemeyen, problem çözme becerisi sadece sonuç odaklı olan çocuk başarılı ama büyük ihtimalle çok kabul görmeyen bir çocuk olacaktır..

Ve bugünün yetişkinlerinin dünün çocukları olduğunu düşünürsek, hep savunduğumuz şey sanırım bu noktada devreye giriyor;çocuklara matematik, fen vb. gibi akademik hayatta gerekli dersler kadar empatiyi temel alan “sosyal duygusal öğrenme” oldukça gerekli. Özellikle eğitim camiasının buna kulak veriyor olması gerekiyor çünkü duygudan yoksun, iletişimi sadece internetten ibaret sanan, “başarmak için her yol makbuldur” ve “şimdi ve burada aldığım haz önemlidir” düsturu ile yaşama bakmayan nesiller için bilişsel gelişimin yanında sosyal-duygusal gelişime de vurgu yapılmalı ve bu beceriler çocuklara sistemli bir şekilde verilmelidir.

Merak eden ve makaleyi incelemek isteyenler için link aşağıdadır:

Hem başarılı hem de mutlu bir hayat dileğimizle...

10 Ekim 2012 Çarşamba

10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü

Her yıl hatırlanan 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü bu yıl depresyon teması ile ruh sağlığının önemini bir kez daha vurguluyor.

Depresyon dahil bir çok ruhsal sıkıntının önlenmesi ise biz sosyal bilimciler için büyük önem taşıyor. Önleyici hizmetlerin amacı ise sadece bireylerin değil daha holistik bir düzlemde toplumun da ruh sağlığını korumak..

Çocukların ruh sağlıklarını korumanın yolu ise onların hayatta kalma becerilerini destekleyerek, bireysel farklılıklarını beslemekten geçiyor. Onları alay edilmekten korumamız mümkün değil belki.. Ama alay edilmekten az zarar görüp, alay ile baş etmelerini öğretmek elimizde..

Yeni dönem başlarken tüm eğitimcilerimizin, ve eğitim hayatında yer alan herkesin ruh sağlıklarını koruyabilecekleri bir yıl diliyoruz..

6 Haziran 2012 Çarşamba

BDK Haftasonu'nda

İkinci Adım’ın kitap önerilerini hazırlayarak bize ve programa çok büyük bir destek veren Bir Dolap Kitap ekibinin hazırladığı BDK Hafta Sonu’nda 2. Adım ile ilgili yapılan röportajı sizlerle paylaşmak istedik. Aşağıdaki bağlantıdan BDK Hafta Sonu’na ve röportajımıza ulaşabilirsiniz.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

OKUL SİSTEMİNDE SOSYAL DUYGUSAL ÖĞRENMEYE YER AÇMAK


Sosyal Duygusal Öğrenme (SDÖ) denilince akla ilk gelen bu süreçte öğrencilerin edindikleri temel beceriler (empati, öfke yönetimi, problem çözme) olsa gerek; çünkü bu amaca yönelik yapılan çalışmaların çoğu öğrencilerin sosyal olarak uygun davranışlarını artırıp, önce okulda, daha sonrasında günlük hayatlarında sosyal açıdan uygun davranışlar sergilemelerini sağlamak…
Hep deriz ya eğitim bir sistem işidir diye işte” öğrenci” bu sistemin bir parçası… Bu yazıda ise sistemin diğer önemli parçaları olan “öğretmenler” ve” idareciler” üzerinden Sosyal Duygusal Öğrenmenin okul sistemine nasıl entegre edilebileceği ve yaygınlaştırılabileceği hakkında konuşmak istedik…
Elias bu konu hakkında pek çok araştırma yapmış olan bir akademisyen ve eğitimci; Elias ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmaya göre okulların SDÖ becerilerini yaygınlaştırabilmek için programlı bir yaklaşıma ihtiyaçları var. Bu ancak; SDÖ becerilerinin tüm okula yayılması ve okul içindeki her bireyin katkısı- yöneticiler, öğretmenler, eğitimciler, hizmetliler vb.- ile mümkün (Elias, Arnold, & Hussey, 2003).
SDÖ sınıfta
Bu süreçte en çok göz önünde olan ve sürece doğrudan etkisi olan kişiler öğretmenler. Araştırmalar, öğretmenlerin mesleki becerilerinin ve sınıf yönetiminde kullandıkları tekniklerin öğrenme sürecini ve başarı ile doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor (Darling-Hammond, 1996; Fitzgerald & Bass, 1997). Öğretmenin kendisi ve öğrenciler için yarattığı sınıf atmosferinin olumlu, destekleyici ve anlayan bir ortam olması; bu davranış şeklinin sınıf içinde düzen haline getirilmesi, SDÖ becerilerinin etkin bir şekilde kullanılması için oldukça önemli (Evertson, Emmer, & Worsham, 2003; National Research Council, 2000; Wang,Haertel, & Walberg, 1994).
Sınıf içinde sosyal-duygusal becerileri geliştirmek için yapılabilecek bazı öneriler şunlar:
-          Öğrencilere model olmak (edinmelerini beklediğimiz SDÖ becerilerini mutlaka kullanmak)
-           Derse başlamadan/ders sonunda sınıf tartışmaları yapmak, günlük olaylar üzerinden öğrencilerle konuşmak bu yolla problem çözme ve birey olma becerilerini geliştirmek
-          En önemlisi uyguladığınız tekniklerin etkili olacağına inanmak; çünkü sizlerin inancı öğrencileriniz tarafından hissedilir… Unutmayın bu becerilerin kazanılması uzun vadede gerçekleşir. Öğretmenlerin hali hazırda sahip olduğu iki beceri “sabır ve inanç” SDÖ becerilerini öğretirken de çok yardımcı olacaktır.
SDÖ okul idaresinde
Başlığın kendisi bile çok olumlu bir his verdi bizeJ Klişeleşmiş “sert bakışlı, yanına yaklaşılmayan” okul idarecisi figüründen “ öğrenciyi dinleyen, problem çözmede yardımcı olan, empati kuran” bir idareci imajı daha tercih edilir sanırım.
Bu okul idaresinin de model olması anlamına geliyor ki SDÖ’nün okul sistemine yerleşmesi için onların desteği şart. Bu hem öğretmenlerin hem de öğrencinin motivasyonunu olumlu yönde etkilemenin yanı sıra SDÖ uygulamalarının okul kültürüne yerleşebilmesi ve devamlılığının sağlanabilmesi açısından da çok önemli. Buna bir örnek vermek gerekirse yurtdışında pek çok okulda SDÖ becerilerini geliştirmek ve yeni uygulamaları takip etmek için SDÖ birimleri bulunuyor.
Buradan yola çıkarak okul yöneticilerinin yeni uygulamaları takip etmesi, okul sistemine uygun SDÖ yaklaşımları oluşturmaları şu günlerde ihtiyacı çokça hissedilen “olumlu ve şiddet içermeyen okul atmosferi” ni sağlamak yolunda etkili bir adım olacaktır.
Bu sistemi kendi okulunda yaygınlaştırmış olan bir okul idarecisinin yazmış olduğu bir makaleyi canlı bir örnek teşkil etmesi adına paylaşmak isteriz. (bkz.Kaynaklar, 1. referans)
Kaynaklar:
1.      Norris, J.A., 2003. Looking At Classroom Management Through SEL Lens. Theory Into Practice, Volume 42, Number 4, Autumn 2003.
2.      Elias, M.J., Zins, J.E., Weissberg, R.P., Frey, K.S.,Greenberg, M.T., Haynes, N.M., Kessler, R.,Schwab-Stone, M.E., & Shiver, T.P. (1997). Promotingsocial and emotional learning: Guidelines for educators. Alexandria, VA: Association for Supervision and Curriculum Development
3.      Darling-Hammond, L. (1996) The quiet revolution:Rethinking teacher development. Educational Leadership, 53, 4-10.


9 Nisan 2012 Pazartesi

İkinci Adım Basında...

İkinci Adım'ın Doğuş İlköğretim Okulları'nda uygulanmasına dair haberi buradan okuyabilirsiniz:

19 Mart 2012 Pazartesi

14. Rehberlik Sempozyumu’ndayız...

24 Mart Cumartesi günü rehber danışman meslektaşlarımıza yönelik hazırlanmış Rehberlik Sempozyumu’nda biz de İkinci Adım ekibi olarak sunu yapacağız.  Yapacağımız sunu iki bölümden oluşmakta. 14:45-15:30 saatleri arasında Sosyal Duygusal Öğrenme ve İkinci Adım konulu sunuya yer vereceğiz.  15:45-16:30 saatleri arasında ise örnek bir İkinci Adım dersi yapılacak. 

Bizler heyecanla sunu için hazırlanmaktayız. İkinci Adım hakkında yapacağımız bu iki farklı oturuma sizleri de bekleriz.   

Sempozyum programı için http://sempozyum2012.mek.k12.tr/ adlı siteye bakabilirsiniz.

29 Şubat 2012 Çarşamba

Sosyal – Duygusal Beceriler: Okuldan İş Hayatına

Son yıllarda iş dünyasındaki kişiler de sosyal ve duygusal becerilerin iş hayatına katkısı konusunda hemfikirler. Bu becerilerin iş hayatındaki başarıda büyük rol oynadığı, sadece akademik veya teknik donanımın başarı için yeterli olmadığı da artık biliniyor.

1994 yılında yapılan bir çalışmada işe alınacak elemanlarda aranan özellikler olarak, iletişim becerileri, kişiler arası ilişki kurma becerisi ve insiyatif almanın ilk üç sırada yer aldığı belirtilmiş. Goleman ise benzer bir araştırmasında başarılı olmada bu 3 öğe ve benzer özelliklerin zekadan iki kat önemli olduğunu vurgulamış.  Hatta üst düzey yöneticiler için bu beceriler daha da önem arz etmekte.  Zeka başarının önemli bir belirleyici etkeni olarak bilinse de Goleman’a göre bu oran sadece %4 ila %25 arasında.

Goleman’ın başka bir araştırmasına göre ise 25 farklı sosyal-duygusal beceri başarıyı getiren donanımın başında yer alıyor. Bu 25 becerinin toplandığı 5 ana başlık ise;
-Kendisi hakkında farkındalık sahibi olmak,
-Kendini düzenleyebilmek,
-Motivasyon,
-Sosyal farkındalık,
-Sosyal beceriler.

Bireyin kendi hakkındaki farkındalığı, duyguları tanımak ve bu duyguların etkilerini bilmesi, bireyin kendi güçlü yanlarını ve zayıf noktalarını tanıması, kişinin kendi benlik değeri ve becerileri hakkında kendinden memnun olması anlamına geliyor.

Kendini düzenleyebilmek ise; kişinin kendisini kontrol edebilmesini, kişisel çaba ve performansı için sorumluluk alabilmesini, değişime uyum gösterebilmesini ve yeni olanı tanımak için esnek olabilmesini içeriyor.

Motivasyon; başarı güdüsü, bir grubun amaçlarına uyum gösterme, gerektiğinde insiyatif alma ve iyimserliği kapsıyor.

Sosyal farkındalık en temelinde empatiyi, ardından ise “diğerlerinin” ihtiyaçlarını anlayabilmeyi, diğer kişilerin de gelişimine katkıda bulunabilmeyi, farklılıklarla bir arada yaşayabilmeyi, ilişkiler içindeki güç dengelerini görebilmeyi içeriyor.

Sosyal beceriler ise etkin ve etkili olmayı, iletişim kurabilmeyi, liderlik yapabilmeyi, değişimi eski düzene uyarlayabilmeyi, çatışma çözebilmeyi, aynı amaç için bir grup ile birlikte çalışabilme olarak karşımıza çıkıyor.

Bu becerilere sahip olmak sadece iş hayatında “başarı”yı getirmiyor. Ya da ebeveyn ve eğitimcilerin amacı sadece iş hayatında “başarılı” çocuklar yetiştirmek olmamalı. Ancak çocuklarımızın ileride günlerinin büyük bir bölümünü geçirdikleri ortamda mutlu olmalarını kim istemez….

Not: Bu yazı Cherniss ve Goleman’ın “From School to Work; Social-Emotional Learning as the Vital Connection” yazısından alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Sosyal Duygusal Öğrenme ve Akademik Gelişim

Duygular Her Yerde…

“Derste ama sanki aklı başka yerde gibi…”, “Aslında çok akıllı bir çocuk, ama derse motivasyonunu bir türlü sağlayamıyor…” Eminim ki bu yazıyı okuyan pek çok kimseye (özellikle ebeveynlere&eğitimcilere) bu sözler çok tanıdık gelecektir. Eğitim camiasında herkesin sıkça karşılaştığı, bazen dikkat problemi bazen hareketlilik bazen motivasyon eksikliği dediğimiz şeyin çoğunlukla sosyal-duygusal gelişimle de ilgili olabileceğini söylesek?

Ne kadar zeki olursa olsun, sosyal hayatında yaşadığı problemleri uygun şekilde ifade edemeyen, paylaşamayan ve kafasında büyüten bir çocuk, bir işe konsantre olmakta zorlanır. Dürtülerinin farkında olmayan ve onları nasıl kontrol edeceğinizi bilmeyen bir öğrenci derste konuşur, ani hareketler yapar, arkadaşlarıyla yanlış anlaşılmalar yaşar ve bu olayların sonunda oluşan olumsuz duygular akademik hayatını da etkiler… Çözülecek problemler sadece matematik dersinde değildir; okulda, günlük hayatında karşılaştığı problemlerle nasıl baş edebileceğini/çözebileceğini bilmeyen öğrenci esneklik, neden-sonuç ilişkisi kurma, soyut düşünebilme vb konularda zorlanıyor demektir… Ve aslında tüm bu beceriler etkili öğrenme sürecinin de bir parçasıdır; çünkü insan nasıl duyguları ve zihni ile bir bütünse; öğrenme de sosyal-duygusal ve bilişsel bir süreçtir…

Araştırmalar gösteriyor ki…

Öğrencilerin içinde bulundukları duygusal durum ve sosyal ortamın niteliği öğrenme süreçlerine etki ediyor. Yapılan bir çalışmada SDÖ ’nün akademik tutumları (motivasyon ve çalışmaya bağlılık), davranışları (devam, çalışma alışkanlıkları, işbirlikçi öğrenme), ve performansı (notlar, test sonuçları ve konuya hakimiyet) etkilediği bulunmuştur (Zins ve ark., 2004).

61 eğitimsel araştırmanın, 91 meta-analizin ve 179 kitap bölümünün değerlendirildiği bir çalışmada (Wang, Haertel, ve Wallberg, 1997) sosyal ve duygusal etkenlerin öğrencilerin öğrenmesindeki en önemli faktörlerden olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın sonucunda öğrenme üzerinde etkili olan psikolojik etmenlere doğrudan yapılan bir müdahalenin, bir öğrencinin ne kadar ve nasıl öğrendiğini değiştirmenin etkili bir yolu olduğu vurgulanmıştır. 

Sosyal-Duygusal Beceriler Öğrenmeyi ve Akademik Becerileri Nasıl Etkiliyor?

-          Öğrenmeye engel olabilecek davranışları azaltır. Akademik başarı okul atmosferi ile doğrudan bağlantılıdır; çünkü öğrenciyi derse ve akademik başarıya motive eden faktörlerin başında okul ortamı gelir. Şiddet içermeyen, öğrencilerin oto-kontrollerini sağlayabildikleri ve okul ortamında bireylerin birbirini anlayabildikleri bir ortamda iletişim yolları daha sağlıklı ve açıktır. Sağlıklı iletişim kanalları bilginin transferini ve uygulamasını kolaylaştırır.

-          Öğrenci-Öğretmen-Eğitimci ilişkisini güçlendirir. Öğrencilerin öğretmenlerini ne kadar samimi, destekçi/olumlu, saygılı ve sosyal etkileşimin teşvikçisi olarak algıladıkları akademik performanslarının, motivasyonlarının ve okula bağlılıklarının belirleyicisidir (Blum, McNeely, & Rinehard, 2000; Ryan & Patrick, 2001; Osterman, 2000).

-          Yürütücü işlevleri destekler. Bu işlevler arasında, dürtü kontrolü, dikkati bir noktadan diğerine yönlendirebilme, plan yapabilme, işe/çalışmaya başlayabilme ve aktif belleği kullanabilmek gibi alt beceriler yer almaktadır. Yürütücü işlevler, davranışlarının sonuçlarını tahmin edebilme, dürtüleri kontrol edebilme, hayal kırıklığı/engellenmişlik duygusu ile baş edebilme, hedefe yönelik davranışı seçebilme, problem çözme gibi sosyal-duygusal öğrenme ile bağlantılı olan becerilerle paralellik göstermektedir. Yapılan birçok araştırma, çocuklardaki sosyal-duygusal öğrenme alanları ile yürütücü işlev alanlarının önemli düzeyde ilişkili olduğunu göstermiştir. Yürütücü işlevlerini kullanabilen öğrencinin ödevlerini organize edebilmesi, yönergeleri takip edebilmesi, monoton işlerde dikkatini sürdürebilmesi daha kolaydır.

-          Yaşayarak öğrenmeyi destekler. Günümüz okul sistemi ezberci anlayıştan uzak olarak yaşayarak öğrenmeyi desteklemektedir. Bunun içine çocuğun problemlerini uygulamalı olarak çözebilmesi, sınıf içi drama etkinlikleri, canlandırmalar, sunumlar vb. etkinlikler girmektedir. Sosyal ortamlarda kendisini daha rahat ifade edebilene, empati kurabilen ve problem çözme adımlarını kullanabilene çocuklar bu sürece daha aktif olarak katılabilirler.

-          Konuların daha iyi anlaşılmasını destekler. Sosyal ve duygusal öğrenmeyi akademik öğrenimle birleştirmek hem sosyal-duygusal hem de akademik başarıyı geliştirmenin etkili bir yoludur. Başkasının bakış açısından görebilme gibi SDÖ becerileri, Tarih derslerinde işlenen olayları, Türkçe derslerindeki hikâyeleri, Sosyal Bilgiler derslerindeki farklı kültürlerden gelen insanların yaşantılarını anlamak için kullandıklarında daha fazla gelişirler (Elias, 2004).



Kaynaklar

-          www.casel.org

-          Frey, K. S., Nolen, S.B., Edstrom L. V., anda Hirschstein, M. K. (2005). “Effects of a School Based Social-Emotional Competence Program: Linking Children’s Goals, Attributions, and Behavior.” Journal of Applied Development Psychology, 26(2), 171-200.


2 Ocak 2012 Pazartesi

Sosyal Duygusal Öğrenme ve Okulda Şiddetin Önlenmesi

        Eğitimin temel amacı çocukların bilişsel, fiziksel ve sosyal açıdan gelişmesini sağlamaktır. Okul ise; eğitim ve öğretimin bir arada verildiği, çocukların gelecekte sorumlu ve verimli birer vatandaş olabilmelerini sağlayan, toplumsal değerlerin ve sosyalleşmenin temellerinin atıldığı resmi bir kurumdur.  
       
        Günlük hayatta başarılı ve mutlu olabilmek için bilişsel beceriler ile sosyal ve duygusal becerilerin bir arada olmasının önemi son yıllarda giderek daha fazla vurgulanmaktadır.  Çocukların yeni bilgiler öğrenmelerini,  sınavlardan yüksek puanlar almalarını desteklemenin yanı sıra sağlıklı ve güçlü sosyal ilişkiler kurabilmelerini desteklemek de okulun görevleri arasındadır. Aslında okuma yazmayı ya da dört işlemi öğrenmekle; duyguları ifade etmeyi ya da sosyal çatışmaları çözmeyi öğrenmek arasında bir fark bulunmamaktadır. Her bir beceri (bilişsel ya da sosyal) çocuklara sistemli ve etkin bir şekilde öğretilebilir. Ancak öğrenebilmek için bireyin kendisini güvende hissetmesi gerekir. Bu nedenle okul ortamının her türlü şiddetten (sözel, fiziksel, duygusal) uzak olması önemlidir. Okulun güvenli bir ortam olabilmesi için okul genelinde sosyal-duygusal öğrenme becerilerinin uygulanmasına ihtiyaç vardır.

         Sosyal - Duygusal Öğrenme (SDÖ) bireylerin sosyal ilişkilerde ihtiyaç duyduğu bir çok beceriyi (empati, problem çözme, dürtü-öfke kontrolü, sorumluluk alma, adil olma vb) kapsamaktadır. Sosyal ve duygusal beceriler çocukluk ve yetişkinlik döneminde sağlıklı ilişkiler kurmayı, sürdürmeyi ve verimli bir çalışma hayatına sahip olmayı destekler.
      
           Yapılan araştırmalar çocukların çatışmaları saldırgan olmayan yöntemlerle çözebilmeleri için temel sosyal becerilerin önemi üzerinde durmaktadır. Eğer çocuklar kendilerinin ve karşılarındakinin duygularını anlayabilir, kendi dürtülerini kontrol edebilir, farklılıklara saygı gösterebilir, davranışlarının sonucunu değerlendirebilir ve sorumluluğunu alabilirlerse karşılaştıkları sorunlar ile daha etkili bir şekilde baş edebilmektedirler.
       
           Okul ve şiddet kavramlarının yan yana gelmesi prensipte uygun ya da mümkün değil gibi görünse de aslında son yıllarda şiddetin farklı nedenlerle hayatın normal bir parçası haline gelmiş olması durumu değiştiriyor. Örneğin  çocukların birbirleriyle alay etmesi en basit ve yaygın şiddet uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Yani aslında okul bazı çocuklar için hiç de güvenli, eğlenceli ve rahat bir yer olmayabilir. Alay ve zorbalık ile karşımıza çıkan şiddet, okul sistemi içinde bazen daha büyük (fiziksel zarar verme gibi) boyutlara ulaşıyor. Dolayısıyla okulun eğitim ve öğretim işlevini yerine getirebilmesi için önleyici olmak, çocukların sosyal ve duygusal becerilerini destekleyerek güvenli bir öğrenme ortamı yaratmak aslında bir gereklilik.
       
           Şiddeti önlemek için sosyal duygusal becerileri iki yöntemle hayata geçirmek mümkün. Öncelikle bireysel olarak çocuklara sosyal ve duygusal becerileri öğretmek. Bu şekilde sağlıklı ve verimli birer yetişkin olmaları yolunda çok büyük bir adım atılmış oluyor. İkinci yöntem ise; okul sistemini daha güvenli, ilgili hale getirmek için gerekli adımları atmak. Tüm okul çalışanlarının uygun sosyal becerileri sergileyerek öğrencilere model olması, aile –okul işbirliğinin işlevsel hale gelmesi, akademik müfredat ile sosyal – duygusal öğrenme becerilerinin birbirlerini destekler şekilde birleştirilmesi, sosyal ve ahlaki değerlere önem verilmesi bu adımlara birkaç örnek olabilir.

 Şiddetten kurtulmak için önleyici olmak, şiddet ortaya çıkmadan harekete geçmek önemli. Güvenli okul, güvenli toplum…

Kaynaklar

Devine J. &  Cohen J. (2007). Making Your School Safe. Theachers College Press
Elias M.,  Lantieri L., Patti J.,  Walberg H, &  Zins J. (2000). Violence is Preventable. CASEL Collections Volume 1.